Davut YATKIN JURNAL

Tarih: 19.11.2024 16:14

Müslümanların En Büyük Açmazı: Kimlik ve Şuur

Facebook Twitter Linked-in

 

 

 Her gün medyada karşımıza çıkan savaşlar, zulümler, ahlaki yozlaşmalar ve toplumun parçalanmış hali, kimlik ve şuur kaybımızın en somut göstergesidir. Ancak bu tablonun sorumluluğunu başkalarına atarak kendimizi aklamaya çalışmak, gerçeği görmezden gelmekten başka bir şey değildir.

 

Kur’an, bize “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın” (Ali İmran Suresi, 3:103) buyururken, biz kendi ellerimizle ümmeti parçaladık. Mezhepçilik, milliyetçilik ve çıkar savaşlarıyla birbirimize sırt döndük. Ülkelerimiz işgallerle talan edilirken, zenginliklerimiz emperyalistlerin kasasına akıyor.

 

Filistin’de yıllardır devam eden zulüm, Myanmar’da vahşice katledilen Müslümanlar, Suriye’de bombalar altında kaybolan nesiller… Bunların hiçbiri tesadüf değildir. Bunlar, bizim Kur’an’ı hayatımızdan çıkarmamızın acı sonuçlarıdır. Eğer Kur’an gerçekten rehberimiz olsaydı, Allah’ın şu emrini unutmazdık:

 

   “Bir topluluk, kendilerinde olanı değiştirmedikçe Allah, onların durumunu değiştirmez.”

(Rad Suresi, 13:11)

 

Peki, biz ne yaptık? Kur’an’ı bir hayat kitabı olarak değil, törenlerde okunan bir aksesuar olarak gördük. Onu anlayıp yaşamak yerine, hurafelerle ve temelsiz inançlarla avunduk. Bugün İslam dünyasında hâlâ kadınların hakları konuşuluyorsa, hâlâ adalet yerle bir edilmişse, hâlâ kardeş kardeşe düşmansa, bunun tek sebebi Kur’an’a sırt dönmüş olmamızdır.

 

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:

 

   “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.”

(Buhari, İman, 4)

 

Ancak bugün elimiz de dilimiz de kardeşlerimize karşı zalimce kullanılıyor. Müslümanlar kendi aralarında birbirini terörist ilan ediyor, zalimlerin safında yer alıyor. Irak’ta ve Suriye’de dökülen kanın bir kısmı, maalesef, Müslüman elleriyle akıtılıyor. Ümmet, birbirini Allah’ın ipine değil, ideolojilere ve çıkar oyunlarına bağladı.

 

Eğer gerçek anlamda referansımız Kur’an olsaydı, bu parçalanma mümkün müydü? Eğer Allah’ın “Zulme meyletmeyin, sonra size ateş dokunur” (Hud Suresi, 11:113) emrini anlayabilseydik, zalimlerin planlarına hizmet eder miydik?

 

Artık uyanmak zorundayız. Şuursuzluk batağında boğulmaya devam edersek, bu durumdan kurtulmamız mümkün değil. Filistin’in mazlum çığlıkları bize ibret olmalı. Mısır’daki darbeler, Yemen’deki açlık, Doğu Türkistan’daki zulüm bize birer uyarıdır. Rabbimiz, bize rehber olarak gönderdiği Kur’an’ı terk etmenin bedelini bu dünyada dahi gözler önüne seriyor.

 

Kur’an’ı hayata hâkim kılmadıkça ve Peygamberimizin sünnetini rehber edinmedikçe, bu acılar son bulmayacak. Peygamber Efendimiz’in şu sözü, bu noktada hepimiz için bir tokat niteliğindedir:

 

   “Allah bir toplumu, içlerinden kötülüklere engel olan kimseler kalmadığında helak eder.”

(Müslim, İman, 49)

 

Kötülüklere engel olmak bir tercihten öte, bir zorunluluktur. Ancak bugün kötülüklere sessiz kalan bir ümmet var. Bu sessizlik, ümmetin sonunu getiren en büyük tehlikedir. Artık silkelenip kendimize gelmenin vaktidir. Referansımızı yeniden doğru yerden almadan, zilletin pençesinden kurtulamayız.

 

Ya Kur’an’a döneriz ya da bu zilletle yaşamaya mahkûm oluruz.

 

dyjurnal@gmail.com


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —