İslami düşünce dünyası, asırlarca süregelen bir akıl tutulmasının içerisinde yaşamaya devam ediyor. Kendini ilahi bir hakikatin temsilcisi olarak gören bu yapı, bireysel aklı ve özgür iradeyi hiçe sayarak, dogmalara teslim olmuş bir zihin inşasını teşvik ediyor.
İslam coğrafyasının en temel problemlerinden biri, bireylere düşünme ve sorgulama özgürlüğünün tanınmamasıdır. Eleştirel düşünen kişiler , kolayca “mürtet” ya da “fitneci” ilan edilerek dışlanıyor, dahası ölümle tehdit edilebiliyor.
Böyle bir atmosferde, özgün ve özgürlükçü şahsiyetler yetişemiyor.
Günümüz dünyasında Muharref İslami metinlere baktığımızda, akıl ve bilimle çelişen sayısız ifade bulmak mümkün.
Maalesef tarihsel bir bağnazlık yaşıyoruz. Mezhepsel ,cemaat ve tarikat holiganlıkları sağlıklı düşünmenin ve akletmenin etrafına çitler seriyor. Bu çitleri bir türlü yıkamayan İslam dünyası, Altın Çağ olarak adlandırılan kısa bir dönem dışında, genellikle ilerlemeye karşı bir direniş sergilemiştir. Bugün hâlâ birçok Müslüman toplumda, geçmişin dogmatik öğretilerine tutunulması nedeniyle bilim ve teknoloji alanında büyük bir gerilik yaşanıyor.
İslam ümmeti, “aklediniz” ilahi emrine rağmen, akıldan ve ilimden uzaklaşıp hurafelerin, mezhep taassubunun ve batıl inançların pençesinde kıvranmaya devam ediyor. İslami düşüncenin özündeki tevhid anlayışını bile unutarak parçalanmış bir yapıya bürünen bu toplumlar, hakikatin yerine masallar ve hikâyelerle doldurmuş durumda.
Sonuç olarak, İslami düşünce dünyası, tarih boyunca insan aklını zincirleyen, sorgulama özgürlüğünü bastıran ve bireyleri kaderci bir karanlığa hapseden bir yapı olmuştur. Eğer gerçekten özgür ve aydınlık bir gelecek istiyorsak, bu dogmatik zihniyeti sorgulamaktan ve onun ötesine geçmekten başka bir çaremiz yok.
dyjurnal@gmail.com